Bu yazıyı, bir meslektaşımın danışanının her seansı “bugün de değişiklik yok” diyerek açtığını duyduğumda yazmaya karar verdim. Belki de değişim, hepimiz için zaman zaman üzerine düşünülmesi, yeniden gözden geçirilmesi gereken bir konu olabilir diye düşündüm.
Kendimizi bir şeylere adarken, bir şeyler için çaba gösterirken bunun sonuçlarını da bir an önce görmek istiyoruz. Spora başladığımızda üçüncü gün bedensel bir değişim fark etmek istiyoruz, resim kursuna gidiyorsak kurstan sonra daha iyi resim yapabilmek istiyoruz, romantik bir ilişkiye başladığımızda eskisinden daha mutlu olmayı istiyoruz. Psikoterapi için de aynı şekilde, sorunlardan kurtulmuş olmayı, daha iyi hissetmeyi, acıları geride bırakmayı…
Peki değişim hep bir öncekinden daha iyi olmayı mı gerektirir?
Belki çoğumuzun değişime dair beklentisi olumlu olacağı yönünde. Değişim olumsuz olduğunda veya değişim olmuyor gibi göründüğünde bu bizim için bir mesele haline geliyor.
Bir sınava eskisinden daha çok çalışsak da ilkinde olduğundan daha düşük bir puan alabiliriz. Böyle anlarda çalışmanın işe yaramadığını, boşa çabaladığımızı, çaresiz olduğumuzu, bu durumdan hiç kurtulamayacağımızı düşünürken bulabiliriz kendimizi. Belki kendimize hatırlatmamız gereken “olumlu bir değişimin” tek bir formülü olmadığıdır. Evet daha çok çalıştım ama belki bu sefer daha kaygılıyım. Bu benim bilgimin, becerimin gerilediği, eskisinden kötü hale geldiği anlamına gelmez. Ama neden böyle olduğu üzerine düşünmek değişimin önünü tıkayan şeyleri fark etmemizi sağlayabilir.
Aynı hayatın içinde olduğu gibi, psikoterapide de böyledir. Belki 10. seansta ilk seans olduğundan da kötü hissedebiliriz. Aklımızdan ilk geçen şey genelde şu olur: “Bu çalışma işe yaramıyor, hatta bana kötü geliyor”.
Oysa daha kötü hissediyor olmak da bir şeylere işaret etmez mi?
Zaman zaman görmezden geldiğimiz bazı deneyimler, bastırdığımız bazı duygular terapiyle ortaya çıkar ve bunları fark etmek kaygı, üzüntü, öfke yaratabilir. Bu duyguları hissediyor olmak olumsuz bir değişim olduğu anlamına gelmez, tam aksine daha önce temas etmekten kaçındığımız şeylerle yüzleşmeye başladığımız anlamına gelir.
Yine aynı hayatta olduğu gibi terapide de inişler ve çıkışlar vardır. Hem inişlerin hem de çıkışların değişime dair olduğunu fark etmek belki de en önemli noktalardan biri. Değişime dair beklentimizi “somut ve kalıcı davranış değişiklikleri”, “sonsuz bir mutluluk hali” gibi bir kalıba sokarsak değişim ulaşılmaz ve gerçeküstü bir hal alır. Fark ediyor olmak, başka bir yerden bakıyor olmak, duygulara isim verebiliyor olmak, kendi başlarına çok önemli değişimler. Ve yine de bunları dahi bir an önce görmeyi beklemek, bu defa da bunun için çabalar hale gelmek yerine bir akış içinde değişime değil sürecin (sporun, resmin, terapinin…) kendisine odaklandığımızda değişim uğruna atılabilecek en önemli adımı belki de atmış olacağız…